6 Eylül 2013 Cuma

ÖLÜM 6: İnsan Nasıl Anlaşamaz?

                                                                                   “İnsanın insana katlanması zordur, biz Japonlar bunun için afyonu icat ettik, siz Avrupalılar aşkı.” (Malraux)




İNSAN NASIL ANLAŞAMAZ?
 

 

Cemal Süreya “Folklor Şiire Düşman”da bir yaşlı adama, karısından neden ayrıldığını açıklar: “Anlaşamadık...”

Yaşlı adam ona şaşkın şaşkın baktıktan sonra şöyle der: “İnsan nasıl anlaşamaz?”

 

İnsan nasıl anlaşamaz...

 

*

Ev resmi yapmasını isteyen bir çocuğa havalı olsun diye şato resmi yapar adam. Çocuk bakar ve şöyle der: “Ne kadar beceriksizsin. Bir ev resmi yapamadın.”

 

*

Kingslay Amis oğlu Martin Amis’in odasına girer, oğlu ilk yazı denemelerini eliyle saklar. Martin Amis şöyle söyleyecektir yıllar sonra: “İlgisizdi, ilk romanımı önüne atana kadar erken çabalarımı fark etmedi.”

 

“Kuşak çatışması koşullanmadır. Şimdi Aristo burada olsa kuşak çatışması mı olurdu aramızda.” (Çetin Altan)

 

*

Savaş sırasında Avrupa’ya gelen Amerikan askerleri Avrupalı kadınları çok aceleci bulduklarını söylerler. Halbuki Avrupalı kadınlar da Amerikan erkekleri için aynı şeyi düşünüyordur. Farklılık kültürden kaynaklanıyordur: İlk buluşmada öpüşme bir Avrupalı kadın için doğal bir olaydır ve sevişmeye gitmesi gerekmez. Amerikalı erkekler için ise öpüşme sevişmenin kesin başlangıcıdır. Avrupalı kadın erkekle rahatlıkla öpüşür bu da Amerikalı erkeğin Avrupalı kadına aceleci demesine neden olur. Öpüştükten sonra sevişmeye gitmeyi isteyen Amerikalı erkek de aynı şekilde Avrupalı kadın tarafından aceleci damgası yer.

 

*

-Sence bi erkek evlenmeye nasıl ikna edilir?

-Bana sorma cevabımı muhtemelen beğenmezsin...

-Olsun söleee artık arkadaşız.

-Evlilik kadını ve çocuğu koruyan onların tarafını tutan bir müessesedir. Bu konuda erkek ikna edilmez ancak kandırılabilir:)))

-:)))) Çok iyi bi cevaptı peki nasıl kandırılır.

-Serbest olmasına izin vereceksin...

-Evliyken mi, evlenmeye nasıl kandırılır diyorum ben.

-Özel durumlar giriyor araya, tek bir reçete yok...

-Neler var mesela.

-Niye evlenmek istemiyor, sen niye evlenmek istiyorsun bir de.

-Daha özgür olmak için, başka kızların ilgisinden mahrum kalmamak için ve başka kızlarla da sınırlı da olsa ilgilenmek için sanırım, ben de düzenli bi hayat bebek ve oturmuş bi yaşam.

-Dediğim gibi başta, serbest bırak sen de istediğini elde et, ama onu doğallığından uzaklaştırıp olayı sadece daha çok kadın doğallığı olan bebeğe yöneltirsen akıllı bir erkek evlenmek istemez....

-Serbest bırak diyosun, serbest kalınca niye evlenmek istesin ki.

-Sen bir bebeğe sahip olmak istiyorsun onun böyle bir yeteneği yok, yani bizim, o da kadınlara sahip olmak istiyor, toplum seni haklı onu haksız buluyor, sen biraz hak ver bari ona...

-Hımmmm eeee serbest takılsın diyosun.

-Hayır evlilik içinde serbest bırak demek istedim... Benim kız arkadaşım evlilik diye diretirken peki sadece soyadını ver yeter demeye başladı.

-Yani ne demek bu

-Çocuk sevgisi aşktan üstündür demek.

-Benim çıkmam lazım sonra yine sohbet ederiz

 

*

Mahkumlara ayrı ayrı sorulur: Eğer ikiniz de birbirinizi ele vermez, sessiz kalırsanız her biriniz birer yıl hapis cezası alacaksınız. Eğer arkadaşınızı ele verirseniz ve o da sizi ele verirse, beşer yıl hapis cezası alacaksınız. Eğer sadece biriniz diğerini ele verirse o serbest kalacak ve diğeri on yıl hapis cezası alacak.

 

*

Sunucu: Sizin romanınız 5 yıl önceden böyle bir cinayeti öngördü mü? Siz kahin misiniz?

Yazar: Hayır değilim, benim kahramanımla maktul arasında –kitabın tamamını okuma şansınız olmadı sanırım- uzaktan yakından bir bağlantı yok.

 

Sunucunun içinden şöyle dediğini düşündüm: Tüh! Anlaşsaydık iyi konu çıkardı buradan.

 

*

-Aa biraz geciktim ama sen zaten ısmarlamışsın.

-Evet, çünkü gelip de beni öyle hâlâ bekler ve garsonları geçiştirmeye çalışır halimle görünce hissedeceğin suçluluk duygusundan kurtarmak istedim seni...

 

*

-Seni kırmamak için beni kırdığını söylemeyeceğim.

 

*

“Beni kırmamak için kaba davranmıştı. Böylece hem ona tepki gösterebilecek hem de rasyonalizasyon süreçlerim devreye girdiğinde kendimi değil onu sorumlu tutabilecektim. Çok nazik biriydi.” (Tarık Günersel)

 

*

Mazoşist sadiste “vur bana” demiş. Sadist de yanıt vermiş “hayır”. (Alain de Botton / Romantik Hareket)

 

 

Gerçekten, insan nasıl anlaşamaz...

 

“Düşünce dediğin önyargıları düzene sokmaktır.” William James

 

*

-İnsanlar nasıl kuş avlayabiliyorlar, anlayamıyorum!

-Peki balık avı konusunda da aynı şeyi mi düşünüyorsun?

-Hayır canım, balık avlamak normal, ama kuş avlamak...

 

*

“İnsan hem akıllı hem partideyse içten değildir. Hem akıllı hem içtense partide değildir. Hem içten hem partideyse akıllı değildir.” (Hans Robert Jauss. Nazi dönemi için.)

 

Ahmet Seda’ya kırgın, çünkü Seda Ahmet’in en yakın arkadaşı Mehmet ile aralarını yapmaya çalışmadı, arabuluculuğa soyunmadı. Ayşe’nin gerekçesi şuydu: 30 küsur yaşında, aklı başında insanlar, kendi başlarının çaresine bakabilirler.

Arkadaşları Fatma bu mantığı doğru bulur ve bunu söylemek için Ahmet’i arar, Seda’nın arabuluculuk yapmamasına neden kızdığını anlamak istediğini söyler, bu konuda Seda’yı haklı bulduğunu da ekler.

Ahmet bu mantığı anlayamaz: Fatma, Ahmet ile Seda arasında arabuluculuk yapmakta ama Seda’yı haklı bulduğunu söylemektedir. Haklı bulma nedeni arabuluculuk yapılmasını gerekli görmemesidir!

 

*

“Parayı severim. Para güçtür. Zenginlik güzel şeydir. Zengin olmak isterdim.”

Aynı kişi, başka bir gün: “Şu ayakkabının tamiri için bu kadar para istenir mi? İnsanlık öldü mü?”

 

*

A: Sen çok iyi bir dostsun, birisini öldürsen bile seni ispiyonlamam.

B: Sağ ol.

C: Ben ispiyonlarım. Bir gün beni de öldürmeye kalkabilirsin.

B: Ama bir dostuz.

C: O kadar emin değilim artık. (TV dizisi Seinfeld)

 

*

Kadın bir patlamada ölmüş olabileceği ihtimaliyle umut kesilen ama içgüdüleri sayesinden yaşadığını hissettiği savaş muhabiri kocasını savaşa gizlice gidip kurtarır. Filmin sonunu ben şöyle yazdım: Adam kendini kurtaran karısını ilk şoku atlattıktan sonra boşar.

- Nasıl karını boşarsın, seni kurtarmak için hayatını tehlikeye attı o.

- Evet. İki küçük çocuğumun annesinin hayatını tehlikeye attı.

 

*

Goethe ve Schiller tüm gece şöminenin başında oturmuşlar ve tek kelime konuşmamışlar sonra da “sohbet çok güzeldi” demişler.

Hikayeyi aktaranın yorumu: “Yalnızlık insanın içinde.”

Başka yerlerde de dediğim gibi: Bunlar farklı akıl yürütmeler değil, yanlış akıl yürütmelerdir.

 

*

“Reklamcılık bir savaş ve bu savaşta markaların savaşıysa savaşta her yol mübahtır. Ama o ince doz çizgisini ayarlamak suretiyle...”

Her yol mubah mı, yoksa bir “ince doz çizgisi” var mı?

Bir kişinin iki zıt görüşte olamayacağını düşünüyoruz ve cümlelerinin tutarlılığından değil ama gidişatlarından ikinci görüşte olduğunu anlıyoruz.

 

*

-“Bizler umutsuzluğun olduğu yerde, umudumuzu kaybetmeden yürüyenlerdeniz. Her yolda çakıllar, her durduğumuz yerde çakallar olsa ne yazar, ya ölümüne severiz ya da tek kalemde sileriz.”

-Kimin bu?

-Bilmiyorum ama hoşuma gitti, hatta kullanayım.

-Sakın kullanma.

-Neden?

-Kötü çünkü. Edebiyat yapmaya çalışmış ama esas felsefi açıdan çok kötü.

-Sana göre öyle olabilir, ben sevdim.

-Neden kötü bulduğumu sormayacak mısın, sevdiğin bir şeyi? Evet, sevdiğin için sormayacaksın!

 

“Bizler umutsuzluğun olduğu yerde, umudumuzu kaybetmeden yürüyenlerdeniz.” cümlesiyle… “ya da tek kalemde sileriz.” cümlesini aynı kişi söylüyorsa, onda bir bilinç yarılması durumu muhtemeldir... En iyi olasılıkla, umut kelimesinin anlamını bilmiyordur...

 

 

*

Anlış Yanlama

-Kendini anlatmak! Ne kadar doğal ve yalın olunabilir... Marquez´in dediği gibi “anlatmak için yaşamak” gerekiyor...

-Marquez “anlatmak için yaşamak” gerekiyor mu diyordu! Ben şundan söz ediyor sanmıştım: Anlatmak amacıyla yaşamak...

 

 

 

*

Bir fıkra:

-Bu adamdan şikayetçiyim Hakim Bey, çünkü bana zenci olduğunu söylemeden benle ilişkiye girdi.

-Ama kızım, söylemesi mi gerekiyordu!!

-Öyle demeyin Hakim Bey, ilk zamanlarda insanın gözü aşktan başka bir şey görmüyor...

 

*

- Yanlış numara.

- Peki telefonu niye açıyorsun kardeşim yanlış numaraysa!

 

*

John Lennon’ın katili: “Yaşasaydı beni anlardı.”

 

*

“İnsanoğlunun düzeleceğine inanmıyorum, cümlesini kurduğum için beni eleştirenlere bana bu cümleyi kurdurtan etmenin “insan”ın ta kendisi olduğunu anımsatmak isterim.” (Yazar)

Yazarın, mantığını “insanın ta kendisi” diye açıklaması, Behiç Ak’ın bir karikatüründeki insana söylettiği şu mantığa çok benzer: “Tabii ki insan haklarına inanıyorum ama onlar insan değil ki!”

 

*

“Sağ gösterip sol vurdum sanıyorsun halbuki ben solağım.”

 

*

-Akıllı ve güzel bir kadınım. Bu nedenle herkes bende hatalar aradı. Şu anda bana hak veriyor, beni anlıyor gibi duruyorsun ama sen de bende hata arıyorsun.

-Şu an sen bende hata arıyorsun.

 

*

- Bana neyi söyleyip neyi söyleyemeyeceğimi söyleyemezsin...

- Sen de bana...

 

 

Nasıl insan anlaşamaz...

 

“Psikanaliste fazla konuşmasın diye para ödenir, çünkü konuşmak dinlememenin bir yoludur.” (Adam Philips / Dehşetler ve Uzmanlar.)

 

*

- Senin hakkında kötü düşünebilirim. Ama düşünmüyorum.

- (“Ama düşünmüyorum”u beklemeden, karşıdakinin söylediği ilk cümleye hemen atlar:) Yanılıyorsun.

- Yani senin hakkında kötü mü düşüneyim!?

 

*

“Konuşma yeteneği insana düşüncelerini gizlesin diye verilmiştir.”

 

Filmden:

-Sizi bağlamalıyım aslında, başınıza ne geleceği beni ilgilendirmiyor ama daha kısa diye dağ yolundan gidip de çığa yakalanırsanız sağ kalanlarınızı kurtarmak için vakit kaybetmek zorunda kalırım.

-Sağ kalanlarımızı kurtarmak mı! Demek başımıza ne geleceği seni ilgilendirmiyor!

 

*

-Bana dokunman hoşuma gitmiyor.

-Özür dilerim, ben sadece...

-Çünkü bana dokunman hoşuma gidiyor.

 

*

“Zihin önemli düşünceleri en hareketsiz olduğu sıradan zaman dilimlerinde üretir. Konuşurken düşünmek zordur.”

 

-Tatlı yapmasına gerek yok annemin. (Anne oruçlu, hasta, ayakta durmaması lazım, tatlı da çok gerekli değil, ev yiyecek dolu.)

-Olunca yiyorsun ama!

“Olunca yiyorsun ama!”

Haklı gibi gözüküyor değil mi? Sanki “lafı gediğine koymuş” gibi... Olunca yemese, sevmese annesini düşündüğünü kesinleyemeyiz, ama tam da olunca yediği, sevdiği için bu durumda annesini düşündüğü kesin. Yani “olunca yiyorsun ama” lafı bir safsata.

 

*

Mahmut Temizyürek ilk kez fil gören iki uyanık bilgicin konuşmasını aktarıyor: “Nelere bak nelere?” Öbürü daha pişkindir: “Öyledir onlar öyledir.”

 

*

Telefonun çalmasıyla uyanıyorum, yetişemiyorum. Arkasından cep telefonum çalıyor.

-Evde değil misin?

-Evdeyim.

-Numaran 0216... değil mi?

-Evet, uyuyordum.

-A, özür dilerim.

-Önemli değil.

-Ama saat öğlen 1 yani.

-Ama ben bütün gece uyumadım.

-Ama ben bunu bilemezdim.

-Zaten ben de bir şey demedim...

 

*

“Kimse birbirinin tam ne dediğini dinlemez, kendi çağrışımları aracılığıyla yorumladıklarını dinler.” (Sırma Köksal)

 

1.

Rumeli Feneri. Hafta içi. Öğlen. İlkbahar. Tepedeki çay bahçesinden karşı kıyılara, mendireğin içindeki teknelere bakıyoruz. Arkadaşım teknelerin aksinin ne kadar net olduğunu gösteriyor. Garson arkamızdan, “Aylardır buradayım, söylediğiniz ilk defa dikkatimi çekiyor.” diyor. Bilgili, kitap okumuş, hafızası güçlü, biraz kızgınca heyecanlı, memleketinden kısa bir süre için gelmiş, yardım olsun diye garsonluk yapıyor, dönecek. Adı Hüseyin, sonradan adını Teknelerin Aksi Hüseyin koydum.

Hüseyin: Işığı olmayanın gölgesi de olmaz. Gölgenin en uzun olduğu zaman güneş doğarken ve batarkendir.

Ben: Belki ışığın nereden geldiği önemlidir. Hiç gölgemiz olmadığı zaman güneşin tam tepemizde ve en yoğun ışık gönderdiği andır...

Hüseyin: O zaman ekvatorda olmalıyız ama. Zaten her ışık güneş değildir.

 

2.


-Yanılıyor olabilirim.

-Sen de yanılıyor olabileceğini düşünüyorsun zaten, sorun yok.

-Sanki, yanılmış olduğumu düşünmüşüm gibi söyledin!

-E, değil mi!

-Sormuyorsun.
-Yo, soruyorum.

-Yo, sormuyorsun.

-Evet, tamam, yanıldığını düşündüğünü düşündüm.

-Yanılıyor olabilirim, diyorsam, bunun anlamı, yanılıyor olabilirimdir.

-Ama… genelde… insanlar arasında…

 

Lafı bağlamından koparıp kendi istedikleri tarafa çeken insanları suçlayan kişiler bir kez daha düşünsün…

Bağlamından koparmaya bile gerek kalmadan bunu yapanlar…

 

3.

-Şimdi ve burada en iyisi bence. O zaman ve oradaya çok takılmamak gerek.

-Anı yaşa yani, bu felsefeye karşı bir metin kaleme almaya hazırlanıyorum ben de. Anı yaşa ama şikayet etme olacak mantığı.

-Ben de aynen, benim felsefem şu, yaşam çok kısa, anı yaşa… süpeerrr yaşadığın an sadece bu andır

-Hahah benimki de şöyle: Yaşam kısa anlamlı yaşa.

-Pişti o zaman.

-Hayır canım ya, tam ters şeylerden söz ediyoruz.

-Ben neden aynı şeyi söylüyormuşuz gibi anladım.

-Anı yaşadın çünkü bakmadın ileriye geriye.

 

 

*

“Bütün dolandırıcılar cümlelerine ‘dürüstçe’ sözüyle, bütün yalancılar da ‘açıkça’ kelimesiyle başlarlar.”

Bütün söz kesenler de “sözümü kesiyorsun” cümlesiyle konuşmalarına sonsuza kadar devam etmek isterler!

 

-Ne güzel bir başlık.

-Neresi güzel canım. Böyle başlıklarda... hem sonra... ve tabii ki... vs, vs...

-Bilmem benim hoşuma gitmişti.

-Çünkü duygularına hitap etmeye çalışmış ve başarmış da. Aslında bakarsan duygu sömürüsünden farklı değil. Sonra... Üstelik… vs, vs, vs...

-Bugün her şeyi eleştiriyorsun, kötü bir günündesin herhalde, ben sadece...

-İzin verir misin biraz da ben konuşayım?

 

Yukarıdaki gibi monolog meraklısı arkadaşlar, örneğin film çekebilirler...

“Sinema izleyenlerin pasif olması nedeniyle vasat bir sanattır. Bir salonda bir koltukta karanlıkta olmanız bir mesajla bombardıman edilerek iki saat kımıldayamamanız bir derece daha aşağı bir konumda bulunduğunuzu gösteriyor. Otomatik Portakal’dan: Deli gömleği giydirilmiş bir koltuğa bağlanmış başı ekrana doğru çevrilmiş bakması için gözleri açık tutulmuş biri. İşte film izleyicisi. Bunu kabul edemem.” (Micheal Tournier)

Ya da bir duvara konuşup içlerini rahatlattıktan sonra insan içine çıkabilirler... Aşağıdaki konuşma yan masada gerçekleşmişti, “Tavırlarını duyguları zannettim...” başlığı uyar sanırım.

İki kadın konuşuyor, biri diğerine sevgilisinden söz ediyor. Birlikte sinemadan çıkmışlar, sevgilisine daha önceden sinirli olduğunu saklamıyor. “Nereye gidelim?” diye sormuş adam.

-Fark etmez. Ama açım.

-Ne yemek istersin?

-Bilmiyorum.

-A lokantasına gidelim ya da B kafesine...

-Her şeyi neden bana soruyorsun? Kendin karar versene.

(Bayan arkadaşına “Erkek dediğin karar verebilmeli” diye açıklama yapıyor. Adam eliyle “aman boş ver” gibi bir hareket yapmış kendi kendine. Kadın atlamış hemen):

-Bana bak, bana öyle hareketler yapma!

 

Karşıdaki kadın çıt çıkarmadan dinliyor. Tek kelime bile etmiyor. İletişimi boş verin, herkese böyle duvar kadar sağır arkadaşlar dilerim.  

 

*

“Bu kadar ince hesaplar yapılmıyor, biz şimdi oturup böyle felsefi düşündüğümüzde bunları ortaya çıkarıyoruz.” (Can Ataklı)

 

*

-Konunun çevresinde dolaşıyorsunuz...

-Tabii ki çünkü konuya girersem beni anlamayacak, anlamak mümkün değil de çünkü klasik bir şey söylemeyeceğim ama inanmak, evet, bana inanmayacaksınız bile, o nedenle...

-O nedenle mi çevresinde dolanıyorsunuz.

-Tabii... Öyle bir bakışınızı yakalayacağım ki, ilgili, bir cümle edeceğim, öncekinden daha yumuşak alacaksınız, belki sonra bir cümle daha.. Ve böyle...

-Ama bu çok zor.

-Hiç olmamasından iyidir... Ama kavga etmek istiyorsanız...

-Kavga demezdim ben...

-Ama kavgadır. Kelimelerden korkmayınız... Sizin o kelimeyi kullanmayacak olmanız, öyle davranmamızı engellemez. Olayın kendisinden korkmalısınız, kelimesinden değil. Tabii siz korkmak kelimesini de kullanmazdınız... Korkmak kelimesinden korkarsınız!!! Hayır, diyeceksiniz, korkmak kelimesinden çekinirim...

-Evet, daha yumuşak oldu.

-Korkmak kelimesini yumuşatabilirsiniz sanıyorsunuz. Korkmak korkmaktır.

 

Ama neden!?

 

“Savunma mekanizmalarımı olabildiğince yıkmaya çalıştım.”

 

*

-Sınıfı geçtim, ya sen?

-Hoca bıraktı.

 

*

“‘Özür dilerim’den sonra ‘ama’ denmez.”

 

-Üzerime geldi, bana hakaretler etti. Sonra hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Bir özür dilemedi.

-Haklısın, dilemeliymiş.

-Ayşe de o aşağılayıcı lafları nasıl sarf etti, anlayamadım.

-Evet, yapmamalıydı.

-Senin de o günkü tutumun hiç doğru değildi.

-Ama benim nedenlerim var.

 

“İnsan kendine hayvan gibi davranıldığında ‘ama ben bir insanım’ diye bağırır, ama kendisi bir hayvan gibi davrandığında ‘ne de olsa sadece insanım’ der.” (G.K. Chesterton)

 

*

-Hep başkalarının senden özür dilemesini istiyorsun, sen hiç onlardan özür dilemeyi düşünmüyorsun.

-Sen neden benden özür dilemiyorsun?

-Ben niye özür dileyecekmişim ki!

 

*

İş yerinde kadınları üst mevkilere atamaya can atıyordu, kadın erkek eşitliğine inanmadığının kanıtıydı bu. (Alain de Botton / Romantik Hareket)

 

*

“İdare ederim” (İnternetteki bir arkadaş bulma sitesinde bir üyenin kendi özellikleri bölümüne yazdığı.)

“İdare etsin” (Karşısından beklediği özellikler.)

 

 

İnsan anlaşamaz... ama anlaşamaz mı!?

 

“İnsan başkasına nadiren yalan söyler, yalan söylediği genelde kendisidir.” (Nietzche)

 

*

Terörist başkentte yargılanacaktır. Kardeşi uzak şehirden gelir, başkentin oteli teröristin kardeşini, protesto gösterilerinin hedefi olmaktan korktuğu için reddeder. Adam buna çok kızar, kıyasıya eleştirir.

Aynı adam, kardeşi iki haftalık tatilinde kullanmak için arabasını ödünç istediğinde şöyle der: “Ama, bilemiyorum ki...”

 

*

Bir gün oğluma baktım. Ben sahnede trompet çalıyordum, o sahne gerisinden izliyordu. Bana bakmadığını fark ettim, piyaniste bakıyordu. Onun oğluymuş gibi bakıyordu hem de. Orada kıskançlık damarım çatlasaydı herhalde ya hiçbir şey olamazdı ya da daha iyi bir piyanist olurdu...

 

İnsanlaşamaz mı?!

 

“İnsanların ne düşündüğünü bildiğimizi sanırız çünkü onları umursamayız.”

 

*

“Yazar, arkadaşıyla karşılaşır, hep kendinden bahseder, sonra der ki hadi bakalım biraz da senden bahsedelim, söyle, son kitabımı nasıl buldun?” (Erich Fromm narsis kişilikten söz ediyor.)

 

*

Bir köpeğin düşünce tarzı: Birlikte yaşadığım bu insanlar beni besliyor, seviyor, sıcak tutuyor ve bana çok iyi bakıyor... Bunlar Tanrı mı ne...

Bir kedinin düşünce tarzı: Birlikte yaşadığım bu insanlar beni besliyor, seviyor, sıcak tutuyor ve bana çok iyi bakıyor... Ben Tanrı mıyım ne...

 

*

Birkaç zamandır araşmadığımız bir arkadaşım elektronik posta atıyor: “Hiç aramıyorsun, ne olup bittiğini de merak etmiyor gibisin.”

-Kusura bakma, arayamadım, babam öldü!

-A... Çok üzüldüm... Başın sağ olsun...

-Üzülme, kimse ölmedi, benim de hayatımda birşeyler olup bitiyor olabilir, bunu fark edebilmen için öyle söyledim!

 

*

(Dolmuşta)

-Camı açar mısınız?

-Ama bana çok esiyor.

-O zaman yer değiştirin.

-Siz de şuradaki açık cam kenarına geçebilirsiniz ama.

-Ama biz iki kişiyiz.

-!!! Ne yani? Döver misiniz!?

 

*

Kadın: Beni tahrik edebilir misin bilmem.

Erkek: Beni tahrik edebilen her kadını ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder